Trine 3 – The Artifacts of Power

Trine_3_logo

Star Wars (SW) fanatiği olmasam da, oynadığım 3 farklı SW oyunu (Rebuplic Commando, Jedi Academy ve Knights of The Old Rebuplic 2 (KOTOR 2)) beni ekrana çivilemiş, hepsini bir solukta bitirmiştim. En son Linux’ta oynadığım KOTOR 2 bittikten hemen birkaç gün sonra çıkan Trine 3 – The Artifacts of Power, “Ne oynayacağım ben şimdi?” düşüncesinden beni çıkaran oyun oldu. Ben de zaten ilk iki oyun hakkında yazı yazdığımdan, üçüncü oyun hakkında da birkaç satır karalamaya karar verdim.

Ne Desem Bu Trine 3 İçin Bilemedim Şimdi

İyisi mi biz hikayeden başlayalım. Kahramanlarımızın büyücü prenses Isabel’i kıskanç ikizi Rosabel’in elinden kurtarıp, Goblin kralını öldürerek, krallığı Goblin istilası ve hızlı büyüyen bitkiler belasından kurtaralı bir hayli zaman geçmiştir. Hırsız Zoya, yaşadığı harabelere geri dönmüş, buradaki gizli hazinelerin peşine düşmüştü. Savaşçı Pontius, saraya geri dönerek, krallık içinde asayişi sağlamak görevinin başına geçmiştir. Büyücü Amedeus ise, ailesinin yanına geri dönerek, artık macera ve tehlikeden uzak, kendisini ailesine adamıştır.

Ancak herşey güllük gülistanlık gitmemektedir. Nereden çıktığı anlaşılmayan dev bir demir Golem’in, büyücü Amedeus’un da zamanında okuduğu krallığın büyücülük okulu olan Astral Akademi’ye saldırmasıyla işler karışır. Golem ile baş edemeyen Astral Akademi büyücüleri, kahramanlarımızdan ve ordudan yardım isterler. Trine, kahramanlarımızı bir araya getirmek için üçüncü defa harekete geçer. Ancak krallığın büyücülük okulu olan Astral Akademi’ye girmeyi başaran kahramanlarımız, Trine ve 3 gardiyanının sıra dışı öyküsü içinde buluverirler kendilerini. İstemeden de olsa serbest bıraktıkları karanlık güçler yüzünden emeklilik planlarını biraz ertelemek zorunda kalırlar.

Oyunu, Linux için, Steam üzerinden 34 TL karşılığında satın alabilirsiniz. Oyunun Linux için asgari sistem ihtiyacı:

– 64 bit Linux kernel 3.2 (oyun 32 bit Linux’ta çalışmıyor)

– GCC 4.6.3

– GeForce 260/RadeonHD 4000 veya üzeri (OpenGL 4.1 destekli) ekran kartı (sahipli sürücüleri yüklü)

– 4 GB RAM ana bellek

– 4 GB disk alanı

Trine’ın ilk iki oyununu oynayanlar, kahramanları zaten tanıyorlardır. Onlara alışkın oldukları kahramanlardan biraz daha kısıtlanmış halleri ile karşılaşacaklarını söylemek yeter sanırım. Ama yine de kısaca değinecek olursak:

trine-3-the-artifacts-of-power-review-pc-489673-2

– Hırsız Zoya: Trine’dan öncesi hikayesi, nereden geldiği bilinmeyen bir hırsız olan Zoya, ilk iki oyunda, krallığa hizmetlerinden dolayı kral tarafından affedilmiş ve krallığın unutulmuş harabelerine yerleşerek, çalmak yerine, buralardaki kayıp hazinelerin peşine düşmüştür.

Ben şahsen, ilk oyundan beri Zoya’yı hırsızdan ziyade, “Assasin Creed” suikastçilerinden birine benzetmişimdir oldum olası. Bizim alışageldiğimiz hırsızlar, karanlıklarda, gölgelerde saklanabilmek için hep siyah pelerin tarzı giysiler giyerlerdi. O yüzden ilk oyundan beri Zoya’nın bembeyaz elbisesini hep yadırgadım. 🙂

Oyundaki hızlı hareket ve yükseğe zıplama karakterimiz olan Zoya, yine oku ve kancalı fırlatma ipi ile karşımıza çıkıyor. Mesafeyi koruduğunuz sürece, karşılaşacağınız düşmanları okla vurabilen Zoya, ipini kullanarak erişilmesi zor noktalara gidebiliyor.

Trine’ın 3. oyununda karakter gelişim ağacı ve yetenek kazanımı kaldırılmış. O yüzden oyuna nasıl başlıyorsak, o şekilde bitiriyoruz. Yani artık sadece tek ok atma şansımız var. İlk iki oyundaki ateş oku, patlayıcı ok, hızlı sadak ve birden fazla ok atma durumumuz yok. Ancak kancalı ipimizin kullanımı geliştirilmiş. İlk iki oyunda bahsettiğim ipin modellenmemesi bu oyunda giderilmiş. İpiniz artık karşılaştığı nesnelerin içinden geçemiyor. Tahta yüzeyler, Amadeus’un oluşturduğu kutular ve duvarlardaki çengellere tutunabilen kancalı ipi, artık nesneleri birbirlerine bağlamak için de kullanabiliyoruz. Tab tuşu ile kancanın tutunabileceği yerleri görebiliyorsunuz. İp bir nesneye takılı iken, Zoya’yı ipin tutunabileceği bir başka nesnenin yanına getirip de sağ fare tuşuna basınca, ipin tutunduğu nesneyi, bir başka nesneye bağlamış oluyorsunuz. Yani bir kapıyı iple çekip açarak, ipin diğer ucunu bir ağaca bağlayarak, kapının açık kalmasını sağlayabiliyorsunuz. Zoya’nın bu oyunda eklenen bir başka hareketi ise duvarlardan sekebilmesi. Zıpladığınızda bir duvarın dibindeyseniz, tekrar zıplamaya bastığınızda, Zoya duvardan sekebiliyor.

– Büyücü Amadeus: En büyük amacı, kızlara hava atmak olan Amadeus, bunun için Astral Akademi’den mezun olamamıştı. İlk oyunda, bir kazalar silsilesi sonucu kalede unutularak, Zoya ve Pontius ile birlikte, krallığı tehdit eden tehlike ile yüzleşmek zorunda kalmıştı. İkinci oyunda ise evli bir dam olarak karşımıza çıkan Amadeus, artık maceralardan uzak, kendisini ailesine adamış bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Ne var ki Amadeus’un ailesi ile yaptığı huzurlu bir tatili bölen Trine, bu konuda pek söz dinlemiyor. 🙂

Amadeus da ilk iki oyuna göre kısıtlanmış. Artık sadece levitasyon (nesneleri uzaktan hareket ettirme) büyüsü yapabiliyoruz ve sadece bir tek kutu oluşturabiliyoruz. Amadeus, gerçek nesneler gibi davranan büyülü kutular oluşturabiliyordu. İlk iki oyunda bir kutu ile başlayıp, geliştikçe iki ya da 3 kutu oluşturma, köprü oluşturma gibi yeteneklere sahip oluyordu. Üçünü oyunda ise bunların hiçbiri yok. Ayrıca ilk iki oyuna kutularımızı çizerek, istediğimiz boyutta oluşturabilirken; son oyunda kutu boyutu sabit. Ekibin en kuvvetlisi ve cesuru olmasa da, Amadeus, hala en zeki ve hassas olan karakter. Oyunda karşınıza çıkacak bulmacalarda yine en kullanışlı karakterimiz olacak. Üçüncü oyunda ek olaraksa Amadeus, artık oluşturduğu kutuyla düşmanları ezebiliyor. Kutuyu istediğiniz yere getirdikten sonra farenin her iki tuşuyla kutuyu hızla yere vurabiliyorsunuz. Böylece altındaki düşmanlar ezilerek ölüyorlar. Tab tuşuna basarak, Amadeus’un levitasyon ile hareket ettirebileceği nesneleri görebiliyorsunuz.

– Savaşçı Pontius: İlk iki oyundan beri ekibin savaş gücü olan Pontius, yine yerini koruyor. Kralın şövalyelerinden birisi olma hayali kuran Pontius, bunu gerçekleştirmek için bilerek kalede tek başına geride kalmış, ancak kalenin hazine odasına girmeye çalışan Zoya’yı farkedince, yakalamak için Zoya’nın peşine düşmüştü. İkinci oyunda bu hayalini gerçekleştirmiş bir şövalye olarak karşımıza çıkan Pontius, krallıkta iç huzuru sağlamakla görevlendirilmişti artık. İş başındayken yine karşısına çıkan ve Trine denilen bu nesnenin ne olduğunu hiçbir zaman tam olarak anlamasa da, bu Pontius’u asla tehlikeye atılmaktan alıkoymamıştı. Lakin Pontius, Trine’ı karşısında görünce krallığın tehlikede olduğunu anlamıştı. Bir kraliyet şövalyesi için de krallığı tehlikeden kurtarmaktan daha önemli bir görev olabilir miydi?

Oyunun kaçınılmaz kısımlarından olan göğüs göğüse mücadeledeki etkin karakterimiz olan Pontius da, üçüncü oyundaki kısıtlamalardan diğer iki karakterimiz kadar nasibini almış. 🙂 Ateş kılıcı, dondurucu kalkan ve yıldırım çekicin kaybetmiş, artık sadece kılıç ve kalkanımız var. Sol tuş ile kılıcımızı savururken, sağ tuş ile kalkanımızı kaldırıyoruz. Kalkan, düşme ve patron vuruşları dışında her darbeye karşı tam koruma sağlıyor. İkinci oyundan Pontius’a kalansa savaş manevrası ve uçurtma kalkan yetenekleri. Farenin iki tuşuna basılı tutup da bıraktığınızda Pontius, dönük oluğu yöne doğru hızla koşarak bir saldırıya başlıyor. Koştuğu sırada kılıcı savurursanız, normalden 2 kat fazla hasar veriyorsunuz. Bu esnada zıplarsanız, daha uzağa ve yükseğe zıplayabiliyorsunuz. Hiçbir şey yapmazsanız, Pontius koşarak çarptığı düşmanları yere devirecektir. Uçurtma kalkanda ise, havada tekrar zıplama tuşuna bastığınızda, Pontius kalkanını bir uçurtma gibi kullanarak, belli bir süre havada süzülebiliyor.

tr1

Oyunu ilk başlattığımızda, ekran çözünürlüğü, tam ekran – pencere, FSAA ve Vsync ayarlarını yapabileceğimiz bir ayar ekranı çıkıyor. Burada sistem özelliklerinize göre, grafik detaylarını ve çözünürlüğü belirliyoruz. Bu ayarlar, oyunu açtığınızda önünüze geliyorlar ve oyun başladıktan sonra bu ayarları değiştiremiyorsunuz. Bu noktada, belki sadece bende olan bir hatadır bilemiyorum, oyunu ilk başlattığım anda, bu ayar ekranının açılması neredeyse 1,5-2 dakika kadar bir zaman aldı. Tam “oyun çalışmadı galiba” diye düşünüp klavyeye uzanırken, açıldı. İlk çalıştırmada yaptı, sonrakilerde yapmadı. Belki sizin karşınıza çıkmaz ama, çıkarsa aklınızda olsun. Oyunu ilk çalıştırdığınızda, bilgisayar birkaç dakika hiçbir şey yapmıyormuş gibi kalabilir. Aynı hata oyundan çıkarken de oluyor. Masaüstüne dönse bile birkaç dakika oyun çalışıyor görünüyor. Sonra çıkıyor.

Trine, geleneğini bozmamış ve ana menü ekranında yine karakterlerimizi oynatabileceğimiz bir arka plan ile bizi karşılamış. Oyun bu noktada, Trine severler olarak bizleri büyülese de, ilerleyen aşamalarında ne yazık ki burada yarattığı havayı koruyamamış. Ana menü öğelerini açıklamayı gereksiz görüyorum. Trine 2 ile birebir aynı. Çok oyunculu olarak LAN ve İnternet üzerinden co-op (işbirliği) modu olarak oynanıyor. Joypad ile oynamaksa hala işkence. 🙂

Oynanış kısmını da diğer iki oyunla kıyaslayarak devam edelim. Oyunu başlattığınızda, kendinizi 3 boyutlu br oyun haritası üzerinde bulacaksınız. Bu harita üzerinde oynayacağınız bölümleri seçiyorsunuz. Büyük dairelerle işaretli alanlar ana görevleri oluştururken, küçük dairelerle işaretlenmiş alanlar ise yan görevleri gösteriyor. İlk üç bölüm, diğer iki oyunda olduğu gibi, her üç karakterimiz için birer alıştırma görevi niteliğinde. Burada oyun size kontrollerde ve karakterinizin özellikleri hakkında yardımcı oluyor ve ilk göreve girebilmeniz için gereken “Trineangle” nesnelerini toplamanızı sağlıyor. İlk iki oyunda kademe geliştirmek için deneyim puanı toplardık. Bu puanların yerini, üçüncü oyunda “Trineangle” denilen nesneler almış. Görev seçme haritamızda, görevleri açabilmemiz için bu Trineangle denilen nesneleri toplamanız gerek. Her bölüm için farklı sayılarda bunlardan toplamanız gerek. Yoksa ilerlemeniz mümkün olmuyor. Bir göreve girdiğinizde, ekranın sağ üst köşesinde, o bölümde kaç tane Trineangle olduğunu ve kaçını aldığınız görebiliyorsunuz. Görev seçme ekranında ise, bir dairenin üzerine geldiğinizde, o görevi açmak için kaç Trineangle gerektiğini görebiliyorsunuz. Elinizde yeterli miktarda yoksa, görevi açamıyorsunuz. Ancak bunun için, yan görevler de haritaya konulmuş. Yan görevler için Trineangle gerekmiyor. Ancak buraya girdiğinizde, sadece tek bir karakterle oynayabiliyorsunuz. Yine bir bölümdeki tüm Trineangle’ları alamadıysanız, onları almak için bölümü tekrar oynayabiliyorsunuz. Kimine sıkıcı, kimine ise ilginç gelebilir ancak, karakter gelişimini kaldırmak iyi bir hareket olmamış.

Grafikler ise aynı masalsı ortamı yansıtıyor ve yine oldukça detaylı ve güzeller. Ayrıca Trine üçüncü oyununda, eh 3 demeyeyim de, 2,8 boyutlu oynanışa geçmiş. Bu ne demek şimdi? İkinci oyunda 2,5 boyutlu denilen bir oynanış grafiğine sahipti. Yani oyun 2 boyutlu idi aslında ama kamera açıları arkaya dolanma ve yukarı çıkma gibi 2 boyuta uyuşmayan hareketler yapıyordu. Yani dinamikler olmadan, 3. boyut havası vardı grafiklerde. Üçüncü oyunda ise farklı bir çizgi ile bu tip geliştirilmiş. 2,5 boyutlu grafik gerçek anlamda varken, 2,8 boyut benim uydurduğum bir şey ama. 🙂 Açıklamam gerekirse; oynanış 3. boyutun tüm dinamiklerine sahip. Yani oyun alanında herhangi bir tarafa gidebiliyorsunuz. Öne, arkaya, sağa, sola, yukarı, aşağı… tüm yönlere gidebiliyorsunuz. Bir cismin etrafından dolanabiliyorsunuz. Ama ekran aynı dinamiklere uymuyor ne yazık ki. Karakterinizi, mesela bir sütunun arkasına geçirebiliyorsunuz, ama o sütunun arkasını göremiyorsunuz. Çünkü ekran gitmiyor. Ekran, belli yerlere kaymakla yetinmiş sadece. Bu da oynanışı oldukça zorlaştırmış ve can sıkıcı bir hale getirmiş. 3 boyut dinamiklerine göre, Trineangle nesnelerine, platformlara denk gelmek için sadece sağ-sol yetmiyor. Aynı zamanda ön-arka denklemesini de yapmak gerekiyor. Bir platformdan aşağı düşmek, sadece yanlardan değil, artık 360 derece etrafından mümkün. Ama kamera açısı, ayarlama yapmanıza müsaade etmiyor. Körü körüne platformlara atlıyorsunuz.

war1

Oyunda bunun dışında hiçbir yenilik yok. Aksine pek çok kısıtlama var. Karakter gelişme ağacı yok, deneyim puanı yok, bulmacalar Trine oyuncuları için oldukça basit, bölüm sonu canavarı dövüşleri oldukça kolay. Dahası oyun oldukça kısa. 8 ana bölümden oluşan oyun, daha hareketlere ve oynanışa alıştığınız anda bitiyor. Tüm bunlardan dolayı Frozenbyte’a tepki gösteren Trine sevenler için, Frozenbyte Steam topluluğu üzerinden bir açıklama yaparak (1) oyunun bütçe yetersizliği yüzünden bu şekilde çıktığını duyurdu.

Trine’ın 3. oyunun çıkışıyla da Trine üçlemesi (Trineology) sona ermiş oldu. Oyun oldukça eksik olarak çıkmış olsa da, 3 boyut entegrasyonu ile büyük bir risk almış. Pek çok da kısıtlama ile geldi. Kısa; ama oynadığınız süre içinde, bir saniye bile hareketin eksik olmadığı bir oyun olmuş. Frozenbyte ilk iki oyunda, platform oyunu olarak çıtayı zaten oldukça yukarı çekmişti. Yani 3. oyun, ilk ikisi ile kıyaslanmayacak kadar yetersiz de olsa, genel anlamda pek de kötü bir platform oyunu değil. Grafikler, müzikler ve seslendirmeler yine harika. Bu oyunda Trine’ın sesini de duymuş oluyoruz. 🙂 Ben oynarken, sanki oyun aceleye getirilmiş gibi geldi. Trine’ı oynamamış olanlar için bu üçlemeyi tersten oynamalarını önerebilirim. 3-2-1 şeklinde gidilebilir. Ama biz Trine severler olarak, Frozenbyte, keşke planlamanı daha iyi yapsaydın, bütçeni ayarlasaydın. Acele etmeseydin keşke. Biz beklerdik daha. 🙂

(1) https://steamcommunity.com/app/319910/discussions/0/528398719797223737/

Yorum bırakın