Filmdir : Kader (2006) ve Masumiyet (1997)

masumiyetkkaderHiçlikte yuvarlanan, hem yaşamaya hem de ölmeye üşenen, adeta Dostoyevski romanlarından fırlamış kahramanlar, ateşe uçan pervaneler gibi bir serabın peşinde koşan, en sonunda yanan ve bana, “mecbur” şeyhin hikayesini hatırlatan insanlar:  Padişaha karşı kıyam edip de (ayaklanıp) affedilmiş, bir defa daha ayaklanma çıkarınca dar ağacına gönderilmiş. Dar ağacına yürürken sormuş padişah “Aklı başında ilim irfan sahibi adamsın, niye yaptın bunu niye?” Şeyh cevap vermiş: “Padişahım ben buna mecburum”. Sonra salaş oteller, pavyonlar, intihara teşebbüs gibi yaşanan aşklar… Kısacası seviyorum Zeki Demirkubuz sinemasını. Bir sürü muhteşem filminin arasından seçtiğim bir ikilemeyi,  Kader (2006) ve Masumiyet (1997)’i yazmak istiyorum sizlere.

Kader (2006)

kad1

Kader filmi kronolojik olarak bu ikilemede sonradan çekilmiş olsa da hem öykünün başlangıcını oluşturur, hem de aslında Zeki Demirkubuz Kader’in senaryosunu Masumiyet’in senaryosundan daha önce yazmıştır.

Bekir (Ufuk Bayraktar) babasının halı ve mobilya dükkanını işleten bir gençtir. Bir gün halı bakma bahanesi ile dükkana gelen Uğur (Vildan Atasever)’a delice aşık olur. Mahallede biraz soruşturunca anlar ki mahallede Uğur’un düşüp kalkmadığı erkek kalmamıştır. Bu öğrenmesi sevgisini etkilemez aksine daha da artırır.

Uğur, annesi, küçük erkek kardeşi ve hasta (muhtemelen felçli) babası ile yaşamaktadır. Annesi evi geçindirmekte zorlanmaktadır. Annesinin sevgilisi olan Cevat (Engin Akyürek) hem eve maddi yardımda bulunmakta hem de Uğur’un erkek kardeşine koruyup kollamaktadır. Zira kahvehanede garsonluk yapan çocuk sürekli olarak kahvedekilerin şaka kisvesi altındaki cinsel tacizlerine katlanmak zorunda kalmaktadır.

kad2

Uğur, Zagor lakaplı Orhan(Ozan Bilen) adlı psikopat bir suçluya aşıktır. Bir gün Uğur’un kardeşini korumaya çalışan Cevat, o sıralar hapisten yeni çıkmış olan Zagor ile dalaşır. Cevat’ı gözünü kırpmadan bıçaklayan Zagor, Uğur ile birlikte kayıplara karışır. Cevat’ın zamansız ölümü ve Uğur’un gidişi ile aileyi zor günler beklemektedir.

Uğur’un gidişi ile ondan kurtulduğunu sanan Bekir evlenir. Zagor bir süre sonra iki polisin boğazını keserek öldürür ve bu sefer yakalanır. Zagor’a avukat tutmak isteyen Uğur, Bekir’den borç para ister ve sonra tekrar ortadan kaybolur. Uğur’un İzmir’de bir pavyonda çalıştığını öğrenen Bekir eşini ve ailesini yüzüstü bırakarak Uğur’un peşinden İzmir’e gider. İşte Bekir’in hayatının kaydığı nokta burası olur. Uğur’un yanında bir nevi koruma ve yoldaş olarak kalmaya başlar ama hep sığıntı gibidir. Artık karşılıksız bir aşkla, kıskanarak, hor görülerek tehlikeli ve kötü bir hayatı yaşamak zorundadır. Salaş otellerde, pavyonlarda geçer hayatı. Zagor rahat durmayıp o hapishaneden bu hapishaneye sürüldükçe Uğur da onun peşinden gider. Uğur nereye giderse Bekir de onu takip eder. Uğur’un peşindeki Bekir’den haberdar olan Zagor zaman zaman dövdürür, kurşunlattırır onu ama Bekir hiç vazgeçmez. Hatta Bekir bir keresinde bileklerini keserek intihara teşebbüs bile eder.  Kısa süreliğine de  olsa evine, karısına döner ama son durağı hep Uğur’un yanı başı olur. İzmir, Aydın, Sinop derken en sonunda Kars’ta tekrar izini bulur Uğur’un. Epeyce düşmüş ve yoksullaşmış olan Uğur evlenmiş, bir çocuk sahibi olmuş, kendini döven eşini bıçaklamış ve sonra ondan ayrılmıştır. Uğur ile Bekir’in yolları, ne kadarlığınadır bilinmez, bir defa daha birleşmiştir. Filmin son sahnesinde Bekir, Uğur’un evinde dinlenmek için bir odaya çekilir. Masumiyet filminin meşhur kapı sahnesinde olduğu gibi kapı yine açılır, tam karşıda çocuğuna bakan Uğur durmaktadır. Bütün kapılar Uğur’a açılmaktadır, tıpkı Uğur’un önündeki bütün kapıların Zagor’a açılması gibi…

kad4

Filmin ana kahramanlarını canlandıran oyuncular Vildan Atasever ve Ufuk Bayraktar genç nesilden. Kimini Kader’den önce kimini de Kader’den sonra oynadıkları dizilerdeki performanslarından tanıyoruz. Örneğin Vildan Atasever, Cihan Ünal ile Hülya Avşar’ın başrollerini paylaştığı Kadın İsterse adlı dizide küçük kızı canlandırmıştı. Ufuk Bayraktar’ı ise özellikle 1. sezonu TV Dizileri tarihinde bir efsane olan Ezel dizisinde  Ramiz Karaeski’nin gençliğini canlandırmıştı. Uğur rolünü canlandıran Vildan Atasever ile Masumiyet’in Uğur’u Derya Alabora arasında fiziksel yönden fazla bir benzerlik yok. Ama İki Uğur’u yan yana koyduğumuzda tavır olarak güçlü bir devamlılık sözkonusu. Vildan Atasever ayakları yere basan, düştüğü her türlü  pisliğin içinde bile bir şekilde dimdik durup mücadele edebilen, (Zagor’dan başka) kimseye eyvallahı olmayan ve gerekirse annesini, kardeşini, hasta babasını bir kalemde silip atabilen genç ve güzel Uğur’u canlandırma işinin altından bileğinin hakkı ile kalkıyor: “…Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum…” Bekir’in gençliğini canlandıran Ufuk Bayraktar ile Masumiyet’te 40’lı yaşlarını canlandıran Haluk Bilginer arasında tabi ki oyunculuk kalitesi açısından fark var ama Bayraktar falso verip filmi sakatlamayacak şekilde bu rölün altından kalkabiliyor. Dahası,  Bekir’in kendi halinde bir gençten bir sakallı-çiçekli gömlekli bir pavyon fedaisine oradan da kafayı kazıtmış façalı, gözlerinin altı mosmor olmuş ve hayatı kaymış bir derbedere dönüşmesi esnasında kılıktan kılığa girmesini zevkle izliyoruz. (Kızgın Boğa filminin finalinde artık düşmüş bir Jack La Motta’yı canlandırabilmek  için 25kg alan  Robert De Niro aklıma geldi.)

kad3

Masumiyet filmi ile Kader arasında bir takım zaman ve bilgi çelişmeleri var. Örneğin ilk film olan Masumiyet 1990’lı yıllarda 40’lı yaşlarını yaşayan Uğur ve Bekir’i (ve tabi ki Yusuf’u) konu alırken Kader, 20’li yaşlarının başında olan Uğur ve Bekir’i anlatır. Mantık olarak Kader filminin 1980’li yıllarda veya 70’li yılların sonunda geçmiş olması gerek. Ama Kader 2000’li yıllarda geçiyor. Dikkatimi çeken bir bilgi çelişmesi ise şu: Kader’de Zagor 2 polis memurunun boğazını kesmiştir ama Masumiyet’te Bekir’in Yusuf’a hayat hikayesini anlattığı uzun konuşmada öldürülenlerden birinin polis olduğundan bahseder. Buna benzer bir kaç bilgi çelişmesine daha rastlamanız mümkün ama bunlar hata mıdır, yoksa Bekir’in hafızasının oyunları mıdır bilinmez. Ayrıca zaman konusunda ille de 80’li yılları tutturmak gibi bir zorunluluk da yok gibi geliyor bana.

Çelişkilerin dışında bana gizemli gelen bir ayrıntıyı aktarmadan geçemeyeceğim: Filmin finalinde Kars’a giderken Bekir’in üstünde olan sırtı armalı kahverengi montun aynısını Masumiyet’in Yusuf’u da giyiyor.

Bunun dışında filmin hem kendi içsel bütünlüğünü hem de Masumiyetle olan devamlılık bağını zedeleyecek bir şey yok.

Masumiyet (1997)

 Film, cezaevi müdürünün odasında oturan Yusuf’un (Güven Kıraç) açık olan kapıdan çekilen profil görüntüsü ile başlar. Sandalyenin üstünde emanetmiş gibi oturan Yusuf’un üstüne hayli yüksekte olan bir pencereden oldukça dik bir açı ile bir ışık vurmaktadır. Sanki Yusuf bu hapishaneden çıksa bile hep mahkum kalacak gibidir. Cezasının bitimine 3 gün kala hapishaneden çıkmak istemediği için dilekçe vermiştir. Üç gün sonra kendisini cezaevinden çıkarırlarsa dışarıda yapacak bir işi olmadığından dolayı tekrar suç işleyip içeri gireceğini yazmıştır dilekçede. Bu arada ilk sahnede açık olduğunu gördüğümüz kapı cezaevi müdür tarafından kapatılır ama kapı bir daha açılır. Görünen odur ki Yusuf burada kalamayacaktır. Kalamayacaktır ama kapı nereye açılmaktadır, bilinmez.

mas1

Yusuf cezaevinden çıkınca kızkardeşinin ve eniştesinin oturduğu İzmir’e gider. Oradan da eski hapishane arkadaşı Orhan’ın babasını bulup kahvehane işinde ona yardım ederek ekmeğini kazanmak için İstanbul’a gitmeyi planlamaktadır. Eniştesi Yusuf’u görünce neredeyse sevinçten ağlar ama eve gittiklerinde ablası ne en ufak bir sevinç belirtisi gösterir ne de onunla bir kelime konuşur. Rakı masasında eniştesi ile sohbet eden Yusuf’un geçmişini daha iyi öğreniriz bu sohbet sayesinde. Yusuf, eniştesini aldatan ablasını ve onun sevgilisini vurmuştur. Aynı zamanda Yusuf’un asker arkadaşı olan Ablasının sevgilisi ölmüş, ablasının ağzına isabet eden kurşun dilini parçalayarak onu konuşamaz hale getirmiştir. Eniştesi içkiyi fazla kaçırıp ablasını kemerle dövmeye başlayınca Yusuf usulca sıvışır evden.

Pavyon-Müzikhol bölgesine yakın bir yerlerde salaş bir otele yerleşen Yusuf otelin lobisinde bir koltuğa büzülmüş olan hasta bir kız görür. Ateşlenen kızı otelci ile birlikte doktora götürür. Kızın ailesi o gece otele gelmemiştir. Ertesi gün kızın annesi Uğur (Derya Alabora) ve Uğur’un arkadaşı Bekir (Haluk Bilginer) teşekkür ederler Yusuf’a. Uğur pavyonda çalışmakta, Bekir de (o sıralar henüz çekilmemiş olan) Kader filminden hatırlayacağımız gibi onun korumalığını yapmakta, çocukla ilgilenmektedir. Çocuk (Çilem), Uğur ona hamileyken yediği dayak sonucu sağır ve dilsiz doğmuştur. Dış dünya ile tek bağlantısı otel lobisindeki televizyondur.

mas2

Ertesi gün sokakta Uğur’u gören Yusuf onu takip eder ve cezaevine gittiğini görür. Zagor’u görmeye gitmektedir. Birgün Bekir ile Yusuf, Uğur’un kızını (Çilem) dolaştırmaya götürürler. Çocuk tek başına oynarken Bekir hikayesini uzun uzun anlatır Yusuf’a. Yusuf da neden içeri düştüğünü anlatır. Bu sahne özellikle de saçı taranmamış, beş gündür traş olmamış olan Bekir’in yaklaşık dokuz dakikalık monologu filmin en güzel sahnelerinden biridir.

Yusuf ortama iyice ısınmıştır. Salaş otelin iyi kalpli sahibi ile akşamları çay içip Türk filmi izler, lobide bir koltukta uyuyakalan çilem’i yatağına yatırır, günler böylece geçip gider. Birgün Uğur Yusuf’tan bir şey ister. Zagor Aydın Cezaevi’ne sürülmüştür. Uğur da onu görmeye gidecektir. Kendisine refakat etmesini ister Yusuf’tan. Yusuf da kabul eder. Aydın’dan döndüklerinde Bekir’in bu işe çok kızdığını ve bütün gün içtiğini öğrenir otelciden. Akşam zil zurna sarhoş bir biçimde otele gelen Bekir ortalığı birbirine katar. Bu esnada filmin en çarpıcı sahnelerinden biri olan Uğur-Bekir atışması yaşanır. (“…Orospusun!…”) Derya Alabora ile Haluk Bilginer’in , öyle böyle değil, sapına kadar oyuncu olduğunu bağıra bağıra ilan ettiği bu sahneden sonra Bekir sızıp kalır. Onu yatağına yatıran Yusuf da uykuya dalar. Yusuf, sabah tek el silah sesi ile uyanır. Ama öyle ani olmuştur ki sanki sıradan bir gürültü gibidir. Bekir’in odasına koşan Yusuf, kanlar içinde yatan Bekir’i görür. Bekir, kendi ıstırabına ve muhtemelen Uğur’un “çilesine” tek kurşunla nokta koymuştur.

Bekir’in intiharı bu kadar kolay ve gösterişsiz olur. Bekir’in yerine Yusuf geçer. Bekir’den farklı olarak içine kapanık ve uysal birisi olan Yusuf, Uğur’u pavyona getirir götürür, ve Çilem’le ilgilenir. Birgün Zagor hapisten kaçar. Uğur ile Yusuf’u tutuklayan polisler karakola götürülür. Uğur komiser’in odasında sorgulanırken kapı kendiliğinden açılır. Böylece filmin başlangıcındaki sahnede açılan kapının nereye açıldığını anlar Yusuf: Onun bütün kapıları da Uğur’a açılmaktadır. Uğur’u doğru yola getirebilmek için çabalayan Yusuf ondan hep ters tepki görür. En sonunda Uğur’a aşkını itiraf eden Yusuf gene sert tepki görerek ağzının payını alır. Gösterdiği tepkiden pişman olan Uğur sonraki günlerde ona şöyle der: “…Çok mu üzdüm seni?… Seni üzmek istemedim, sadece uyarmak istedim… Ne pislik bir mahluk şu insan..” der ve elini tutup onu öper. Aslında bunun bir veda olduğunu anlamaz Yusuf.

mas3

Ve ertesi gün Uğur ortadan kaybolur. Gece polisler Yusuf’u palas pandıras gözaltına alırlar ve Uğur’un yerini öğrenmek için falakaya yatırırlar. Olayın içyüzünü otelciden öğrenir Yusuf: Zagor gene firar etmiştir, polis de Uğur’un onun yanına gideceğini bildiği için Yusuf’u gözaltına almıştır. Otelci, Yusuf’a Çilem’i alıp Aydın’a gitmesini ve Uğur’dan haber beklemesini söyler. Aydın’da kaldıkları otelde Uğur’dan veya onu tanıyan birilerinden haber alan Yusuf Ankara’ya Mehmet Gonca adlı pavyoncuyu görmeye gider. Ama aynı zamanda Zagor’un eski patronu olan Mehmet Gonca o akşam Zagor ile tartışmış ve Zagor 14’lünün şarjörünü onun üzerine boşaltmıştır. Yanında Çilem ile oradan oraya dolaşan Yusuf’un bitmeyen yolculuğu başlamıştır. Bu arada bir iş tutmak için eski cezaevi arkadaşı Orhan’ın babasını aramaya başlar. Bulduğunda ise Orhan ölmüştür. Orhan ise Zagor’dan başkası değildir. (öldüren ise Reha “Mıktar” lı haber bülteninden anladığımız kadarı ile Uğur’dur. Film Beckett’ten bir alıntı ile biter: “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Gene dene. Gene yenil. Daha iyi yenil.”

Uğur-Bekir-Yusuf

Filmin üç ana kahramanı birbirinden oldukça farklı karakterlere sahiptir. Uğur soğuk ve mesafelidir. Cazibesiyle insanlara istediğini yaptırabiliyor. Bekir daha dışa açık ve bıçkındır. Biraz da dengesizdir hani. Yusuf içine kapalı, özünde iyi olan zararsız biridir. Bu üç farklı karakterin ortak paydası ise üçünün de bağımlı kişilikler olmasıdır: Bekir ile Yusuf Uğur’a, Uğur da Zagor’a… Uğur, kendisine deli divane olan Bekir ve Yusuf’u neden yanında istemez ve neden onlarla uzun süre birlikte kalamaz? Zagor’u çok sevdiği için mi? Belki. Bekir ve Yusuf’u beğenmediği için mi? Eh buna da belki diyelim. Peşinde koşanların günden güne eriyip gittiğini, onları da felakete sürüklediğini gördüğü için mi? Bu da kuvvetli bir sebep olsa da ana sebep başkadır. Uğur kendisi için deli divane olan bu insanları gördükçe aynada kendini görmüş gibi olmakta ve buna tahammül edememektedir. Çünkü kendisi de Zagor’un peşinde dolanan bir pervanedir eninde sonunda. Zagor’un uğruna herşeyden vazgeçmiş, ailesini ortada bırakmış, hatta çocuğunu bile Zagor’un peşinden giderken kendine ayakbağı olarak gördüğü için ismini Çilem koymuştur.

Rol Dağılımı

Filmin omurgası oldukça kuvvetlidir: Haluk Bilginer, Derya Alabora ve Güven Kıraç. Güven Kıraç, kendi halinde sessiz, içine kapanık Yusuf’u büyük başarı ile canlandırıyor. Kıraç’ın bunun tam tersi kişiliğe sahip karakterleri de ne kadar başarıyla canlandırdığını düşünürsek (örneğin şu sıralarda reklamlarda böyle bir girişken/tez canlı babayı büyük başarı ile canlandırıyor) oyunculuk kalibresini gayet iyi anlayabiliriz. Son 20 yılın en iyi aktörlerinden olan Haluk Bilginer ise döktürüyor. Büyük bir gözlem kabiliyetine dayalı olduğu belli olan sigara içme biçimi, sarhoş taklidi, piknikte  Bekir ile Yusuf arasında geçen uzun monolog,  Derya Alabora ile atışma sahnesi falan benim gözümde artık kült olmuş sahneler. Derya Alabora için de çok söze gerek var mı? Orta yaşında bile bu kadar insanı peşinde pervane edebilen bir kadın olan Uğur’u, bu yiğit, kararlı ve güzel kadını o kadar güzel canlandırıyor ki Uğur hem onun oynadığı tiplemeler hem de sinemamızdaki kadın kahramanlar arasında en önemlilerinden biri oluyor.

Kamera

Gerek Masumiyet’te olsun gerek Kader’de olsun filmin en karakteristik sahneleri genelde 2 düzlemli çekimlerden oluşuyor. Piknik sahnesinde Bekir Yusuf diyaloğunda veya Kader’de final sahnesindeki sofrabaşı konuşmasında ve açılan kapının ardından Uğur’un odanın öteki ucunda çocukla ilgilenirken göründüğü sahne gibi.

Sonuç

Bu ikileme sinemamızın son yirmi yıl içinde gördüğü en mükemmel filmlerdendir. Pavyonlarda, lobilerinde lobilerinde eski Türk filmleri izlenen pis kokulu salaş otellerde, esrar alemlerinde, otobüslerde ve arka sokaklarda geçen bir Türkiye destanıdır.

Filmdir : Kader (2006) ve Masumiyet (1997)” üzerine bir yorum

fortran için bir cevap yazın Cevabı iptal et